İster ilkokulda olun ister lisede ya da üniversitede, değişmeyen bir algı vardır. Bu algıya göre, eğer ön sıraya oturuyorsanız ‘çalışkan öğrenci’, arka sırada haylaz oluverirsiniz. Bir de cam kenarına oturanlar vardır, sürekli dışarı bakanlar… onlar da hayal kurmayı sevenler…

Hayal severler; sabah uyanıp, gündüz düşleri kurmaya devam ederler.Bu durum, çoğu insan tarafından ‘zaman kaybı’ olarak görülebilir ama aslında bu ‘hayaller’ onları zamanın ötesine götürecek gizli araçlardır.
Açıkçası eskiden ben hayal severlerden değildim, lisede cam kenarında değil, arka sıralarda soğuk bir duvarın yanında oturuyordum. Bu nedenle olsa gerek, hayallerim başkalarının; ailemin, öğretmenlerimin veya büyüklerimin hayalleri ile sınırlı idi. O dönemde Doktor, Mühendis, Avukat olmak popüler mesleklerdi, ben de onlardan birini seçmek durumundaydım. Liseyi bitirdikten sonra bu popüler meslekleri kazanmak için üniversite sınava girdim ama yaşadığım ilde İngilizce öğretmenliğini kazandım. Neyse ki bu sefer şanslıydım, sınıf da oturduğum yer cam kenarında uçsuz bucaksız deniz gören bir sıra idi. Bu cam kenarında, ilk ve önemli farkındalığım, Shakespeare’e karşı yakın ilgi duymadığımı anlamak oldu. Anlamlı ilk hayalim ise bulunduğum şehirden ayrılarak, daha büyük bir şehirde, kendi ayaklarımın üzerinde durabilmek ve hayatı keşfetme isteğim oldu. Bu hayali gerçekleştirmek için, iki yıl aradan sonra tekrar üniversite sınavına girerek, sevgili babamın itirazları, annemin desteği ile Ankara’nın yolunu tuttum.
Evet, başarı yolculuğunun başlangıç noktası hep bir hayaldir ama “bu hayallerin kime ait olduğu çok önemli”. “Çünkü hayallerimiz kime ait ise onun hayatını yaşarız”.
Peki, neden kendimizin değil de, başkalarının hayalleri ile yaşıyor, buna neden izin veriyoruz?

Çünkü, belki yaşam amacımızı bilmiyoruz, kendimizi tam olarak tanımıyoruz, neleri yapmaktan çok hoşlanıyoruz, neleri seviyoruz bilmiyoruz?
Belki gücümüzün farkında değiliz.
Belki proaktif olarak hayal kurmuyoruz, belki de korkuyoruz.
Hayal ettiğimiz hayatı yaşamak için, öncelikli hayal etmek lazım, sonra bu hayalleri hedef haline getirmek ve kararlılıkla adım atmak gerekir ki bu hayaller bir isim, bir cisim bulsun.
Bütün bunların olması için de bazı şeyleri bence alışkanlık haline getirmek gerekir. Sizlere 3 kritik alışkanlıktan bahsedeceğim.
İlk alışkanlık BİRİKTİRMEK, ikincisi AYLAKLIK ve son olarak AMATÖRLÜK… Gelin bu alışkanlıklara birlikte bakalım…
Bu alışkanlıklardan belki de en önemlisi biriktirmektir, bunun için benim size tavsiyem bir “hayal kumbarası” edinmeniz.
Peki hayal kumbarasında neler biriktirilmelidir?

Bence kumbaranızda önce insan biriktirin. Yolculuğunuzda bezen yan koltuğunuzda oturup en sevdiğiniz müzikleri çalarak hayattan zevk almanızı sağlayacak, bazen de navigasyon cihazı gibi yol gösterecek, size daima ilham verecek, fikirlerinize meydan okuyup sizi körelmekten kurtaracak ve en azından bir konuda sizden daha iyi olacak insanlar…
Kumbaranıza kahramanlarınızı da atın derim… Mesela, ilgi duyduğunuz konu ve alanlara yön veren kişileri araştırın. Sanatta ezber bozan, dünyaya yenilik getiren, yemek yapan, dans eden, yazan, tasarlayan, sırt çantasıyla dünyayı gezen insanların hikayelerini okuyun, izleyin. Hayatlarını nasıl yaşamışlar, hayallerini nasıl gerçekleştirmişler, önlerine çıkan engelleri nasıl aşmışlar öğrenin. Ancak altını önemle çizmek istediğim nokta; bu insanların, kahramanların hayallerini değil, sizlere vereceği ilham ile kendi hayallerinizi zenginleştirin.
İkinci edinmeniz gereken alışkanlık; Aylaklık yapın…

Yalnız aylaklığı tembellikle karıştırmayın. Çünkü aralarında çok kalın bir çizgi var. Aylaklık aslında, bir esin kaynağı, “açlığınızı gideren” düş, düşünce ve bilgiden oluşan mucizevi bir katalizördür.
Aylaklık, ara sıra ‘durmayı’ unuttuğumuz hayatlarımızda kısa süreliğine durmaktır. Çünkü bugünlerde hayat hızlı akıyor, bir yandan sanal dünya ile bağlantımızı koparmadan, her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Düşünebiliyor musunuz? Bir yandan işlerimizi, güçlerimizi yaparken Türkiye’de günde ortalama 2,5 saatini sosyal medyaya ayıran çoğu insan gibi telefonumuzun ekranına odaklanıyor ve telefonumuzun ekranını aşağı her kaydırışımızla, yeni bir şeyleri yakalamaya çalışıyoruz. Ne demek istediğimi aslında telefonunuzun Pil süresini nelere tükettiğinize bakarak anlayabilirsiniz. Artık kimse durmuyor ama ilerlemek için bazen durmak gerekiyor. Siz de hayal kurmak için kendinize bir mola verin. En sevdiğiniz kafede kendinize bir kahve ısmarlayın ve güzel bir kitabın satır aralarında ilhamınızı arayın. Çok denemek istediğiniz o restorana gidin ve telefonunuzun sesini kısıp, sohbetin sesini açın. Yolda yürürken kulaklığınızı takın ve en sevdiğiniz şarkıyı arka arkaya dinlerken ister hayallerinize dalıp gidin ister kafanızda o şarkıya kendi videonuzu çekin. Tabii arada hiç denemediğiniz şeylere şans vermeyi de ihmal etmeyin.
Aylaklık size farkındalık ve kendinizi daha iyi tanıma fırsatı da verir. Evren size sürekli bir şeyler göstermeye çalışır ve tek yapmanız gereken fark etmektir. Aslında, bir bakıma hayat size yemek yapmanız için malzemeleri verir; ancak bu malzemeleri seçmek ve tarifi yazmak sizin işinizdir; çünkü hayalinizin tarifini yazabilecek tek kişi sizsinizdir.
Son olarak edineceğiniz alışkanlık Amatörlük. Amatör kelimesi, Latince “sevmek” anlamına gelen ‘amare’den türetilmiştir.

Hayalini kurduğunuz şeyleri sevmeniz ve hedefleriniz konusunda tutkulu olmanız gerekir. Hayallerinizin peşinden tutkuyla ve hata yapmaktan korkmadan giderseniz gerçek anlamda amatör olabilirsiniz.
Çocuklar en güzel amatörlerdir. Bir oyun parkına gidip çocuklara, “Aranızdan kimler astronot, bilim insanı veya ünlü bir oyuncu olabilir?” diye sorsanız hepsi “Ben, ben, ben!” der. Çünkü onların sözlüklerinde ‘yapamam’ diye bir kelime yoktur, yani çocuklar, öğrenilmiş çaresizlikten habersizdir. Burada öğrenilmiş çaresizliğe değinmek gerekir. Bu, kişinin başından geçen benzer olaylardan çıkardığı olumsuz derslerden dolayı sonucu değiştiremeyeceğine olan inancıdır.Daha basit bir dille, kişinin lügatına ‘yapamam’ kelimesinin girmesi hayalleri itina ile iflas ettirir.

İnsanlar büyüdükçe, hayal güçleri “azalır”, Hayal haritası araştırmasına göre, Türkiye’deki yetişkinlerin %14’u hayal kurduğunu söylüyor. Halbuki öğrenilmiş çaresizlikten sıyrılıp korkularımızdan kurtulsak ve çocuklar gibi ‘cesaretle hayal etsek’ veya ‘hayal etmeye cesaret etsek’ hayatımızı belki de dünyayı değiştirebiliriz.
Evet, nerde kalmıştım. İngilizce öğretmenliğini bırakıp, Ankara’ya ekonomi okumak için gitmiştim. Keyifli bir öğrencilik hayatından sonra, okulu bitirdim, ama fazla keyifli oldu, okulumu ancak 5 senede bitirebildim.
Daha sonra satış temsilcisi olarak bir uluslararası şirkete girdim. 7 yıl geçen üniversite hayatı sonunda artık para kazanmak gerekiyor idi.Ama bu iş benim hayalim miydi? Açıkçası tam bilmiyordum.
Ama süreç içerisinde hayal kumbarası ile biriktirmeye, aylaklıkla kendimi keşfetmeye ve neler yapabileceğimi anlamaya başladım.
Kendimi amacımı, hayallerimi anlamaya başladıktan sonra fark ettim ki aslında önemli bir konu daha vardı. O da; çalıştığım şirket ile bir çok konuda ortak hayal ve amaçlara sahip olmam ve kendi hayallerimi amatörce gerçekleştirebilme fırsattım olmasıydı. Bu fırsat, satış temsilciliğinden yönetim kurulu üyeliğine uzanan yaklaşık 30 yıllık yolculuğumda, her pazartesi işe çok mutlu gitmeme ve hayal ettiğim hayatı değer ekleyerek cesaretle yaşamama yardımcı oldu.
Hayal kurmaya cesaret edip cesaretle peşinden giderseniz bir gün mutlaka başarırsınız.

Hayalinizdeki hedefe doğru uçamıyorsanız, koşun. Koşamıyorsanız, yürüyün. Yürüyemiyorsanız, emekleyin; ama hayal kurmaktan “ASLA” vazgeçmeyin…

Bir yorum bırakın