Çanakkale’ye ilk kez ailemle birlikte çok küçük yaşlarda gittim. O zaman Eceabat’ta banka müdürü olarak görev yapan eniştem ve teyzemi görmek için gerçekleştirdiğimiz bu ziyaret belleğimin bir yerlerinde pek çok izler bıraktı. Bu seyahatimizde zihnime kazınmış iki de görüntü var. Biri, teyzemlerin Eceabat’taki, denizin hemen dibindeki evlerinin muhteşem boğaz manzarası; diğeri ise, eniştemin bizi götürdüğü Çanakkale savaşlarını anlatan müzede gördüğüm, bir kafatasına aynı anda saplanmış birbirine geçmiş iki kurşunun görüntüsü. Özellikle savaşın acımasızlığını çok net gösteren bu görüntüyü dün gibi hatırlıyorum. Üzerinden 40 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen aklımdan hiç çıkmadı.
40 yıl sonra, 2021 yılının Temmuz ayında yolum tekrar düştü Çanakkale’ye. Bu kez de ailemle birlikte, ama ufak bir farkla. Bu kez annem ve babamla değil de anne baba olarak oğlumuz Ömer’le yaz tatilinde yaptığımız Ege turumuzun başlangıç noktası olarak seçerek gittik Çanakkale’ye. Tahmin edeceğiniz üzere, burayı seçerken en temel amaçlarımdan biri bu anılarımı tekrar hatırlayabilmek ve oğlum Ömer’e de tarihin en fazla kahramanlık destanı yazılmış, haklı amaçlarla vatan savunması için yapılmış savaşlarından birini yerinde görmesini sağlamak oldu.
Ve bavul gibi gezmemek için 🙂 bu geziyi Çanakkale coğrafyasını ve tarihini bilen bir rehber eşliğinde gerçekleştirdik.
Gezimiz sırasında pek çok bilgiye sahip olduk, hepsini yazmaya kalksam kitap olur 🙂 Neye odaklayayım yazımı dediğimde, rehberimiz Yasemin Hanım’dan aldığımız bilgiler, Çanakkale Savaşı ile ilgili yaptığım araştırmalarda oluşturduğum görüşler ve bugünlerde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ve yaşanan insani dramların etkisinde de kalarak, daha çok Çanakkale Savaşı’nda neler olduğunu tekrar hatırlama ve hatırlatma kısmı bende ağır bastı.
Bu nedenden dolayı bu yazıyı aldığım notlar ve gezi fotoğraflarımla birlikte “bir daha savaş olmasın” ümidiyle kaleme almaya karar verdim.
Öncelikle tarihsel akışına geçmeden Çanakkale Savaşının detaylarında beni etkileyen ana başlıkları sizle de paylaşmak isterim;
- Bu savaşın kazanılmasında Almanların teknik ve silah desteği olmasına rağmen, strateji ve taktiksel plan açısından Türk komutanlarının oynadıkları rol ve aldıkları kararlı inisiyatifler beni etkileyen önemli konulardan biri oldu. 18 Mart deniz savaşının kazanılmasında Cevat Paşa’nın önerisiyle devreye alınan boğazın içindeki dahiyane savunma taktiği ile savaşın seyri değişirken; savaş başlamadan önce bu coğrafyayı adım adım gezen Mustafa Kemal, aldığı riskli kararlar ile kara savaşlarında ittifak kuvvetlerinin hedeflerine ulaşmasını engelleyen lider komutan olarak öne çıkmış. Bunun yanında birçok küçük rütbeli komutanın aldığı doğru inisiyatifler, dağınık ve birlikler arası iletişimi çok kısıtlı olan bu ordunun dağılmasının önüne geçmiş. İşin başında Almanlar olmasına karşın, gerçekten çok değerli subaylar işin şeklini değiştirmeyi başarmışlar.
- Çanakkale Savaşı’na Osmanlı coğrafyasının her yerinden insanlar savaşmaya gelmiş. Mecidiye Tabyasında Seyit Onbaşının 200 kg üzerinde kaldırdığı top mermisinin hikayesini hepimiz biliriz, bunun gibi bu savaşta ismi kahramanlaşmış birçok değerlerimiz var. Ancak beni en derinden etkileyen detaylardan biri o dönemin güzide okullarında okuyan lise ve üniversite öğrencilerinin gönüllülük sistemi ile silah altına alınma çağrısına tereddütsüz icabet edip, bu kanlı savaşın içinde vatanseverler olarak yer almasıdır. Çocuk yaşta, eli silah tutmayan binlerce 16-17 yaşındaki cesur çocuğun bu savaşta bir gecede yok oluş hikayeleri gerçekten beni her düşündüğümde derinden etkiliyor. Bu durum, savaştan sonra Atatürk’ün de yıllar boyunca her Çanakkale ziyaretinde gözlerini doldururmuş. Yaşasalar bugün Türkiye nasıl bir noktada olurdu kim bilir? diye sormaktan da kendimi alamıyorum.

- İngiliz siyasi ve askeri liderleri, Çanakkale Savaşı için ağırlıklı kendi sömürgelerindeki insanları, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerleri toparlayıp bu kanlı savaşın içine göndermişler. Yoksa dünyanın bir ucundan Çanakkale’ye neden gelsinler ki? Rehberimizden aldığım bilgiye göre; İngilizler’in Türkler’in ne kadar barbar oldukları ile ilgili anlattıkları asılsız hikayelerle yarattıkları büyük motivasyon en büyük etken olarak ortaya çıkmış. İngilizler o kadar ileri gitmişti ki; Türklerin insan değil insansı varlıklar olduklarını, hatta kuyruklarının olduğunu anlatmış ve kesinlikle esir düşmemeleri gerektiğini söylemişler. Medeniyetin bekçisi gözüken bu akıl almaz zihniyet, amacına ulaşmak için her türlü yönteme başvurarak, birçok masum insanın kanına girmiş. Özetle İngiliz ve Almanlar’ın iktidar ve paylaşım mücadelesinde, ölenler Türkler, Anzaklar ve sömürgelerde yaşayanlar olmuş. Ne yazık ki bu döngü hala aynı, kara propaganda hala işe yarıyor.
Şimdi, isterseniz ana hatları ile Çanakkale Savaşı’nın kritik aşamalarına bakalım birlikte. Öncelikle şunu baştan belirteyim, ben bir tarihçi değilim. Yalnızca gezdiklerimden, gördüklerimden, öğrendiklerimden aldığım notları ve yorumlarımı bu yazımda sizlerle paylaşıyor olacağım.
Gelin öncelikle savaş neden başladı, neden Çanakkale hedef alındı oradan başlayalım tarihin sayfalarında gezinmeye…
Neden Çanakkale?
Savaşların arkasında hep benzer hikâyeler var. Bu hikayelerin başlangıcı genel olarak politik ve ekonomik hırsların veya zorlukların ortaya çıkması ile başlıyor. Çanakkale’nin başlangıç hikayesi de böyle…
20. yüzyılın başlarında kömürden sonra petrol gibi yeni enerji kaynaklarının ortaya çıkması, yeni coğrafyalarla büyüme çabaları özellikle İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeler arasında rekabeti kızıştırıyor. Bu ekonomik gelişmelerin ardından, 1914 yılında Almanya ve Fransa gerginliği ile Avrupa’daki savaşın fitili ateşlendi. Birleşik Krallık ve Fransa, Çarlık Rusya’sı ile iş birliği yaparak Almanya’yı kıskaca alıp devre dışı bırakmayı hedefliyorlar. Rusya’nın desteksiz bu mücadelenin içinde olması mümkün değil o dönemde. Bunun için, Rusya’ya ulaşabilmek amacıyla Osmanlı Devleti üzerinden boğazları kullanmak geliyor akıllarına. Ancak ufak bir engel, Osmanlı Devleti’nin Almanya ile olan yakın ilişkileri olunca, müttefikler öncelikle Osmanlı’yı süratle etkisiz hale getirerek durumu yönetmeye karar veriyorlar.

Çanakkale Savaşı’nın çıkmasında temel hareket noktası özetle bu olmuş. Britanya liderliğinde müttefikler Çanakkale harekâtı ile;
- Çanakkale Boğazı’ndan geçip İstanbul’a ulaşıp Osmanlı Devleti’ni savaş dışında tutarak, Almanya’yı tamamen kuşatmayı,
- Boğazlar üzerinden Karadeniz’e açılarak Ruslara ihtiyaç duydukları silah ve mühimmatı tedarik etmeyi,
- Rus petrolünü boğazlardan geçirerek Avrupa’ya ulaştırmayı hedeflemişler.
Haritayı da önüne alıp bakınca, gerçekten kâğıt üzerinde yapılmış iyi bir planlama.
Peki, neden İstanbul’u boğazlar üzerinden ele geçirmek istiyorlardı?
Bunun en önemli sebebi, Büyük Britanya’nın o dönemde dünyanın teknolojik silah gücü en yüksek donanmasına sahip olmasıydı. Gemilerdeki topların menzilleri 8-10 kilometreye kadar ulaşıyordu. Boğazlar üzerinden İstanbul’a ulaşacak böyle bir donanma karşısında Osmanlı’nın direnmesi mümkün olmayacaktı. Özetle, İngiltere bu donanma gücü ile boğazlardan geçerek İstanbul’u kolayca ele geçirmeyi ve Osmanlı’yı devre dışı bırakmayı hedefliyordu. Bu yöntem kara harekâtına göre hem daha ucuz hem daha hızlı hem de en az kayıpla hedefe ulaşmayı sağlayacaktı. Osmanlı’nın güçsüzlüğünü de dikkate alan İngiltere için bu durum kâğıt üzerinde kolay bir hamle olarak gözüküyordu.
Taarruz ve Savunma Hazırlıkları…
Bu hedefle İngiltere bu savaşın hazırlıklarına 1914’ün sonbaharında başladı. Eylül ayında bu harekât hazırlıkları bilgisinin Osmanlı’ya ulaşması ile, boğazların savunmasına ilişkin planlar Almanlar’ın teçhizat ve silah yardımları ile yapılmaya başlandı.
Ve Çanakkale’de savaş 19 Şubat 1915’te başladı. Önce denizde başlayan savaştan önemli enstantaneler …
Çanakkale Deniz Savaşı’nın taktik kahramanı Cevat Paşa…
Almanlar ile yapılan ilk planda, güçlü donanmaya karşı savunmayı boğazın girişinde yapma fikri ortaya çıktı. Yazımın başında da belirttiğim gibi Cevat Paşa (Çobanlı) savaşın kaderini değiştiren müdahalesini işte burada yaptı. Bu planın teknik açıdan problem yaratacağını, böyle büyük bir donanma karşısında boğazın girişinde savunma yapmanın mümkün olamayacağının farkına vardı. Savunmanın, boğazın içerlerinde mayın ve topçu desteği ile yapılması gerektiği konusunda ısrarcı olan Paşa, Almanları bu konuda ikna etti. Bu önemli taktik değişikliği, 18 Mart’ta tarihe geçecek Çanakkale Deniz Savaşı’nın kazanılmasında çok önemli bir rol oynayacaktı.

Müttefik donanması Çanakkale Boğazı’nda…
İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan müttefik filosu 1915 yılının Şubat aylarında Çanakkale Boğazı’nın girişine ulaşarak, Anadolu yakasında Kumkale ve Avrupa yakasında Seddülbahir’deki tüm savunma noktalarını etkisiz hale getirdi. Hatta Seddülbahir’e küçük bir çıkartma yaparak buradaki topları karadan imha etti. Sonuçta boğazın girişleri artık müttefik güçlerinin elinde idi.

Mayınlar…
Müttefik donanması boğaz girişlerini ele geçirdikten sonra, boğazı geçmeye hazırlanıyordu. Ancak boğazın içine döşenen mayınlardan haberdardılar ve bu mayınları temizledikten sonra geçmek için aksiyon almak gerekiyordu. Bu amaçla Şubat ortasından, 18 Mart’a kadar bilhassa geceleri, karanlıktan yararlanarak, mayın tarama gemileri ile bu mayınları etkisiz hale getirmek için çaba gösterdiler. Osmanlıların ışıldaklarla boğazı aydınlatarak bu hamlelere yanıt vermesi ile bu dönemde birçok irili ufaklı çatışma meydana geldi.
Bunun yanında Cevat Paşa’nın 8 Mart tarihindeki çok akılcı hamlesi, savaşın kazanılmasında önemli rol oynadı. Osmanlı ordusuna yeni katılan Nusret Mayın Gemisi tarafından, Erenköy adı verilen ve Türk topçularının menzili dışında kalan, bu açıdan müttefik güçlerinin manevra alanı olarak kullanabileceği bölgeye, bir dizi ekstra mayın dökülerek savunma hattı iyice güçlendirdi.
Artık Boğaz’a girme vakti…
İttifak donanma güçleri 18 Mart sabah saatlerinde önlerine mayın tarama gemilerini alarak harekâta başladılar. Amaç bir yandan mayın tarama gemileri ile güvenli bir yol açarak donanmanın boğazdan geçişini sağlamak, diğer yandan da imha ve menzil gücü çok yüksek toplara sahip gemilerden açılacak ateşle Türk topçularını etkisiz kılmaktı.
Onlar için Büyük Hüsran, Bizim için Büyük Zafer…
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. İlk olarak, sabah vakitlerinde büyük gemilerin manevra yaptığı Erenköy Koyu’nda Fransız gemisi Bouvet hem mayına çarparak hem de Türk topçu ateşine uğrayarak 800’e yakın denizcisi ile birlikte denize gömüldü.
Bu önemli kayba rağmen, İngilizler yoğun bombardımanlarına devam ettiler. Ancak bir türlü Türk topçusunun direncini kırmayı başaramadılar. Türk topçuları özellikle küçük mayın tarama gemilerini hedef alarak, mayınların temizlenmesini büyük ölçüde engellediler. Çanakkale Deniz Savaşı’nın kazanılmasındaki en kritik nokta da bu oldu. Aşağıda bu çetin mücadeleyi canlandıran görüntüler, Seyit Onbaşı’nın 200 kilonun üzerindeki top mermisini insanüstü bir güçle taşıyıp Birleşik Krallık’a ait Oceans Zırhlısı’nı vurarak, mayınlara çarpıp batmasını sağlamasının destansı hikayesini ve yaşanan zorlukları çok net hissettiriyor.

Akşam saatlerine geldiğinde müttefik donanmasının 7 gemisi savaş dışı kalmıştı. Bu toplam donanmanın yaklaşık üçte birine denk geliyordu ve büyük bir kayıptı. Bunun sürdürebilir olamayacağını düşünen İngilizler akşam saatlerinde boğazdan çıkmaya başladılar.
Almanya’nın silah ve mühimmat desteği, Cevat Paşa’nın akılcı taktiği, Türk denizci ve topçularının müthiş çabaları ile Osmanlı Devleti 18 Mart’ta büyük bir zafere imza atmış oldu. Bu, çok büyük moral kazandırdı.
18 Mart’ı iyi anlamak…
18 Mart gerçekten her anlamı ile önemli bir tarihtir. İngilizlerin boğazlardan geçerek İstanbul’a ulaşmalarını önleyen ve tüm dünya savaşının seyrini değiştiren, belki savaşın daha da uzamasına yol açan önemli bir tarih olmuştur. Bunun yanında 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi olarak tanımlansa da yalnızca deniz zaferini ifade etmektedir. Bu tarihten sonra Çanakkale’de çok kanlı çatışmaların yaşanacağı kara savaşları başlayacak ve bu çatışmalar İngilizlerin Gelibolu yarımadasından tamamen çekileceği 1916 yılının Ocak ayına kadar sürecektir.
Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Savaş bu kez karadan devam ediyor …
Boğazdan geçmek için yeni bir yol…
18 Mart’taki büyük bozgundan sonra İngilizler, ana stratejileri olan denizden boğazı geçerek İstanbul’u fethetme fikrinden vazgeçmediler. Ancak 18 Mart’tan alınan ders ile taktik değiştirdiler. Karada Türk topçularını etkisizleştiremedikleri takdirde bu planı başarmanın mümkün olmadığını fark ederek, bu engeli aşmak için özellikle Kilitbahir bölgesi başta olmak üzere karada konumlanmış Türk savunma alanlarını, karadan yapılacak harekatlarla etkisizleştirip, donanmanın rahatlıkla mayınları temizleyerek İstanbul’a ulaşmasını sağlamak için planlar yapmaya başladılar. Bu amaçla Gelibolu Yarımadası’na (Avrupa tarafı) çıkarma yapma kararı aldılar. Temel amaç, başta Kilitbahir olmak üzere Avrupa tarafındaki etkili topçu mevzilerini ortadan kaldırmaktı. Bu amaçla toplama orduyu organize etmeye başladılar.

Peki, Türk tarafı kendini nasıl savunacak?
Türk tarafında da ittifak güçlerinin muhtemel kara harekâtına karşılık önlemler alınmaya başlandı. İlk olarak bu bölge için yeni bir ordu kuruldu. Bu ordunun başına da Liman Von Sanders adlı bir Alman general getirildi. Liman Paşa’nın liderliğinde Alman kurmayı kara savunma planları üzerine çalıştı. İki önemli soruya yanıt aranıyordu?
- Çıkarma yapacak ittifak kuvvetlerine karşı kıyıdan savunma yapmak gerekiyordu. Ancak kıyılardan savunma yapmak mümkün değildi. Bunun iki nedeni vardı. İlki, 150 kilometreye varan kıyı şeridinin tümüne hâkim olacak bir ordu yoktu. Diğeri ise kıyıya konumlanacak ordu, menzili ve ateş gücü yüksek İngiliz donanması tarafından denizden açılacak ateşle kolaylıkla etkisiz hale getirilirdi. Bu nedenle Liman Paşa savunmayı kıyılardan ziyade iç kesimlerde yapmaya karar verdi.
- İkinci en önemli konu ise iç kesimlerde yapılacak savunmanın hangi bölgelerde yapılması gerektiği konusuydu? Yani birlikler nerelere konumlandırılacaktı? İşte bu noktada Alman kurmayı önemli hatalar yaptı. Hatalardan biri güçlerin büyük bir kısmını kuzeyde yer alan Bolayır üzerine konumlandırmak oldu. Bunun sonucunda Gelibolu Yarımadası’nda yalnızca bir tümen ve bir rezerv tümen tutmuşlardı. İkinci hata ise birlikler arasında doğru iletişim ağının kurulmamış olmasıydı.
Kara Harekâtı başlıyor…
İttifak kuvvetleri 25 Nisan sabahı itibariyle çıkarmalara başladı. İlk çıkarma, sabahın erken saatlerinde Arıburnu, Kabatepe bölgesinde (Anzak Koyu) Anzak ordusu vasıtasıyla yapıldı. Diğer büyük çıkarma ise gün ışıdıktan sonra güneydeki Seddülbahir bölgesine İngiliz güçleri tarafından büyük bir bombardıman desteği ile gerçekleştirildi. Çıkarmalar sırasında Türk güçlerini yanıltmak için ayrıca birkaç sahte çıkarma operasyonu da yapıldı.
Bu çıkarmalar sırasında, Seddülbahir’in kıyılarında konumlanmış az sayıda Türk askeri inanılmaz bir savunma gerçekleştirmiş, hayatları pahasına düşman ilerleyişini geciktirmişlerdir. En önemlisi gösterdikleri direnişle, arkadaki kuvvetlerin savunma alanı oluşturabilmesi için gerekli imkânı sağlamışlardır. Aynı durum kuzeydeki Anzak Koyu’nda da geçerli olmuştur. Burada da az sayıdaki Türk askeri ölümüne mücadele edip şehit düşerek, ittifak kuvvetlerinin hızlı hareket etmelerini engellemiş ve iç kısımlardaki güçlere zaman kazandırmışlardır.
Mustafa Kemal sahneye çıkıyor…
Mustafa Kemal bu çıkarma sırasında Gelibolu yarımadasında ihtiyat ve rezerv kuvveti olarak bulunuyordu. Ve kendisine herhangi bir hareket emri gelmemişti. Ancak Mustafa Kemal, Anzak Koyu tarafından yapılan bu çıkarmanın çok kritik olduğunun farkına vardı. Bölge coğrafyasına çok hâkim olan Mustafa Kemal, bu çıkarmanın Türk savunmasının belini kıracak bir hamle olduğunu görerek, risk alıp, elindeki tüm gücü Arıburnu mevkiine doğru yönlendirdi.

Size Ölmeyi Emrediyorum…
Yukarıda belirttiğim gibi Alman kurmay tarafından yapılan plan doğrultusunda ordunun yanlış konumlandırılması, güçlerin kuzeydeki Bolayır ağırlıklı mevkide olması ve Anzaklar’ın Arıburnu’ndan giriş yapması savunma hattını bölme riskini ortaya çıkarıyordu. Bu nedenle Mustafa Kemal bütün güçleri ile kıyıda Anzakları durdurmak üzere taarruza geçti. Mustafa Kemal’in bu meşhur sözünün arkasında yatan neden budur. Eğer Anzaklar amaçlarına ulaşsaydı, kara savaşı onların lehine hızlıca sonuçlanacaktı. Mustafa Kemal’in bu hamlesi ile savaşın şekli değişmiş ve bu durdurma hareketinden sonra arka tarafta savunma hatları kurulmaya başlanmış oldu.
19 Mayıs 1915’de büyük kayıp…
25 Nisan’da bu ilk çıkarmanın ardından çatışmalar devam etti. Alman General Liman Paşa’nın emri ile 19 Mayıs 1915’te Türk güçleri Arıburnu mevkiinde karşı harekata başladı. Ancak ittifak kuvvetlerinin makinalı tüfek atışları ile maalesef bozguna uğrayıp, binlerce şehit bırakarak geri çekilme durumunda kaldık. Kafatasında iki kurşun çakışan gencimiz ve gencecik birçok lise öğrencimiz işte burada şehit oldu.
Çatışmalar 6 Ağustos’a kadar genellikle siper savaşları ve kara mayın döşemeleri ile devam etti.

Yaklaşık bir yıl sonra savaş nihayet sona eriyor…
Büyük Kayıplarla Çanakkale’yi terk ediyorlar…
Artık mücadele gücü düşen ittifak kuvvetleri 1916 Ocak aylarında sessiz sedasız bölgeyi terk ettiler.
Yaklaşık bir yıl süren Çanakkale Savaşları boyunca küçücük bir coğrafyada iki tarafın kesin olmayan toplam ölü ve yaralı rakamlarına göre, 500 bin kişi canını kaybetti. Bu, kanlı savaşın gerçekten inanılmaz çok acı bir bilançosudur.

Tabii ittifak kuvvetlerinin kayıplarına bakıldığında, aslen İngiliz ve Fransız olanların sayısının çok az olduğunu, ölenlerin daha çok Avustralya ve Yeni Zelanda gibi o zamanki İngiliz dominyonu deniz aşırı ülkelerden gelen askerler olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Ve bugün ne yazık ki benzer zihniyet hala dünyanın muhtelif yörelerinde hüküm sürmeye devam ediyor.
Çanakkale Savaşı’nın Sonuçları…
- Dünya tarihi açısından Çanakkale Savaşı, 1.Dünya Savaşı’nın uzamasına neden oldu. Çünkü Türklerin bu başarısı, ittifak güçleri ile Rusya arasındaki bağlantıyı engelledi ve ittifak güçlerinin Almanları kuşatma planları suya düştü. Dünya tarihi açısından diğer bir sonuç da İngiliz ve Fransızlar ile bağlantı kuramayan Çarlık Rusya’sı içinde yaşanan karmaşalar ve ekonomik kriz bu periyotta daha da arttı ve Bolşevik ihtilali gerçekleşti.
- Osmanlı Devleti açısından Çanakkale Savaşı’nın kazanılması sonucunda, İstanbul’un dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin ittifak güçlerinin eline geçmesi engellenmiş oldu. Bu zafer, son derece zayıflamış Osmanlı Devleti’ne o dönemde nefes aldırmış, büyük bir moral kaynağı olmuştur.
- Yeni Türkiye Cumhuriyeti açısından, bu savaşın en önemli sonuçlarından biri, savaştaki büyük liderliği ile ismini duyuran Mustafa Kemal’in doğuşu oldu. Mustafa Kemal’in özellikle Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir lider olarak tanınmasında Çanakkale’deki askeri başarısının önemli bir payı olmuştur.
Peki, ne öğrendik yaşadıklarımızdan?
“Ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir. “
Aşağıda göreceğiniz Şehitler abidesinde bulunan bu yazıt, bize burada şehit olan insanlarımıza ne kadar büyük borcumuz olduğunu çok net hatırlatıyor. Şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve saygıyla anıyorum.

Çanakkale Savaşı haklı sebeplerle mücadelenin, ulus yaşamını tehlikeye sokanları bozguna uğratmanın tarihteki en güzel örneklerinden biri olmuştur. Bundan 107 sene önce devletlerin iktidar hırsları maalesef birçok genç ve masum insanın ölümüne neden oldu. Ve bu kanlı hesaplaşmalar ve iktidar hırsları ne yazık ki günümüzde de hala canlar almaya devam ediyor ve edeceğe benziyor. Ne üzücü ki, her şeyden anında haberdar olduğumuz bugünkü dünyamızda her şeyi biliyoruz sanıyoruz ama aslında yaşadıklarımızdan hiç öğrenmiyoruz, ders çıkarmıyoruz.
Yazımı büyük lider Atatürk’ün savaş ile ilgili önemli birkaç sözü ile bitirmek istiyorum.
“Tarih, birtakım boş hayallerle, başlarındaki hükümdarların, hırslı politikacıların oyuncağı durumuna düşen istilacı orduların, istilacı milletlerin uğradığı bu çeşit feci sonuçlarla doludur.”
“Derhal şu veya bu sebepler için ulusu harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zorunlu ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: milleti harbe götürünce vicdanımda azap duyamamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Ama ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir. “
Ve Nazım Hikmet’in dediği gibi; çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler.
Barış dolu bir dünya dileğiyle, özlemiyle.
Bu yazımı rahmetli teyzem Serpil Ermiş ve şu an Ankara’da yaşayan kıymetli eniştem Yusuf Ziya Ermiş’e ithaf ediyorum.

Kaynaklarım;
Vikipedi – Çanakkale Savaşı
Neo Skola : Mustafa Kemal’in İzinde Çanakkale Muharebeleri – Gürsel Göncü
Tur Rehberi : Yasemin Hanım ve diğer gezi notlarım
Bir yorum bırakın